Eğitim

Kültürel mirasın doğal üretim ve aktarım bağlamları 21. yüzyılda hızla azalmaktadır. Artık birçok çocuk evde dede ve ninesinden masal, tekerleme dinlememekte, aşık atmamakta veya genel anlamda geleneksel kültürün hâkimiyetindeki alanlarda büyümemektedirler. Kültürel mirası yansıtan dinamik kültür ögelerinin gündelik hayat içindeki doğal kullanım alanlarını yitirmesi ve kültür koruma temelinde saray, köprü, cami ve çeşitli sit alanları gibi somut kültür unsurlarının gölgesinde kalan somut olmayan kültürel miras ögelerinin hızla unutulması, bilhassa SOKÜM’ün eğitim süreçlerine dâhil edilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi’nin “Eğitim, Duyarlılığın ve Kapasitenin Güçlendirilmesi” başlıklı 14. maddesinde de örgün ve yaygın eğitim programlarında SOKÜM’e yer verilmesi hususu vurgulanmaktadır. Aktarım süreçlerindeki sorunlara daha çok resmî olmayan eğitim alanlarında rastlandığından bu anlamda resmî eğitimi biraz daha ön plana çıkarmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ilköğretim okullarının (6-8. sınıf) müfredatında 2006 yılından beri seçmeli ders olarak yer alan Halk Kültürü dersi bu çerçevede atılan önemli bir adımdır. Ancak, halk bilimi ürünlerine toplum hayatında yeniden işlev kazandırılması olarak tanımlanabilecek uygulamalı halk biliminin eğitim süreçlerine dâhil edilmesi eğitim süreçlerinin başarıya ulaşabilmesi bakımından oldukça önemlidir.

SOKÜM’ün eğitim süreçlerindeki görünürlüğüne katkı sağlayacak en önemli mekânlardan biri bu amaca uygun tasarlanmış, deneyim yoluyla aktarımı merkeze alan müzelerdir. SOKÜM Sözleşmesi’nde belirtilen beş temel alan dikkate alınarak planlanan uygulama modelleri ve dokunma ile uygulamanın temel olduğu bire bir katılımı temel prensip olarak belirleyen müzelerde, kültürel mirasın donuk bir unsurdan ziyade canlı bir performans ögesi olarak gündeme gelmesi ve SOKÜM’ün eğitim süreçlerinin ayrılmaz bir parçası olabilmesi sağlanabilecektir.